Meşhur Olma Arzusu: Dijital Dönemin Yeni Salgını
Birçok insan artık yalnızca görünür olmak için yaşıyor. Görünür olmak ise takipçi kazanmak, etkileşim almak ve dolayısıyla gelir elde etmek anlamına geliyor. Sosyal medya algoritmaları “ne kadar izlenirsen, o kadar varsın” mantığıyla çalıştığı için, içeriğin niteliği geri plana atılıyor. Bunun yerine sansasyonel, garip, provokatif ya da duygusal sömürüyü içeren içerikler öne çıkıyor. İşte bu noktada, bazı kişiler bilinçli olarak “haber” olmayı hedefleyerek planlı şekilde olaylar yaratıyor, kendilerini kayda aldırıyor ve bunu viral hale getirmek için sistemli şekilde paylaşıyorlar.
Televizyonlar da Bu Tuzaktan Muaf Değil
Birçok televizyon kanalı, özellikle de reyting kaygısı taşıyanlar, sosyal medyada çok konuşulan bu videoları “haber” formatında ekranlara taşıyor. Böylece aslında bir anlamda bu kişilere meşrulaşmış bir görünürlük kazandırıyor. Habercilik, bir toplumu bilgilendirme, uyandırma ve aydınlatma sorumluluğuyla yürütülmesi gereken bir meslekken, günümüzde kimi medya organları bu sorumluluğu ikinci plana atmış durumda. “Bu olay sosyal medyada çok konuşuldu” gibi bir gerekçeyle ekrana taşınan görüntüler, aslında bilinçli bir manipülasyonun parçası olabilir.
İnanç ve Temkin Arasında Sıkışmış Bir Toplum
Bu durumun en trajik yanı ise, gerçekten yardıma ihtiyacı olan ya da haklı bir mücadele veren insanların görünmez hale gelmesi. Toplum, sürekli olarak sahte dramalar, kurgu videolar ve abartılmış olaylarla karşılaştığı için gerçek olanla sahte olanı ayırt edemez hale geliyor. İnsanlar artık temkinli ama aynı zamanda kararsız. “Ya doğruysa” korkusuyla bir yandan inanmak istiyor, diğer yandan da istismar edilmekten kaçınmak için uzak duruyor. Bu ise kolektif bir güvensizlik yaratıyor.
Ceza Yeterli mi? Hayır. Sistem Değişmeli.
Bu tür istismarların ardından cezai yaptırımlar konuşulsa da, aslında bu tür davranışların temelinde çok daha derin bir mesele yatıyor: sistemin kendisi. Takipçi kazanarak para kazanmak mümkün olduğu sürece ve algoritmalar bu içerikleri ödüllendirdiği sürece, bu eğilim artarak devam edecektir. Ceza, yalnızca bir sonuçtur; fakat esas mesele, sistemin ödüllendirme biçimidir. Doğru olanı yapan, emeğiyle içerik üreten bireyler çoğu zaman görünmez kalırken; kurgusal, sansasyonel ve manipülatif içerikler daha fazla görünürlük kazanıyor.
Peki Ne Yapılabilir?
Bu toplumsal sorunun çözümü için yalnızca bireylere ya da yayıncılara değil, platformların algoritmalarına, medya etiğine ve eğitim sistemine kadar uzanan çok katmanlı bir dönüşüm şart:
• Platformların Sorumluluğu: Algoritmalar, içeriklerin sadece etkileşim sayısına göre değil, doğruluğu ve etik değerlerine göre de filtrelenmeli.
• Medya Etiği: Televizyon kanalları, sadece viral diye her içeriği haberleştirmemeli. Habercilik değerleri yeniden ön plana alınmalı.
• Toplumsal Bilinçlenme: İnsanlar, dijital medya okuryazarlığı konusunda daha bilinçli hale getirilmeli. Her izlenen videonun arkasındaki niyet sorgulanmalı.
• Yeni Sistem Önerisi: Belki de artık “etik içerik teşviki” sağlayan yeni bir platform yapısı düşünülmeli. Yani yalnızca dikkat çeken değil, gerçekten değer yaratan içerikler ödüllendirilmeli.
Dijital Çürümüşlükten Kaçış Mümkün mü?
Toplumların ahlaki yapısı, zamanla şekillenir. Bugün tanık olduğumuz dijital çürümüşlük, aslında sadece teknolojinin değil, aynı zamanda değerler sistemimizin de bir yansıması. Eğer bu gidişata dur demek istiyorsak, yalnızca izleyici olarak değil, üretici ve paylaşımcı olarak da sorumluluk almalıyız. Aksi halde, şöhret uğruna yapılan bu “içerik istismarı”, yalnızca bireyleri değil, tüm bir toplumu istismar etmeye devam edecek.
Sağlıkla ve Sevgiyle kalın,
TOPLU ULAŞIM VE KALABALIK ORTAMLARDA 2 KURALI LÜTFEN UNUTMAYIN! MASKE – TEMİZLİK
.